Aile benzerliği, Ludwig Wittgenstein'ın geç dönem felsefesinde kullandığı önemli bir analoji olup kelimelerinin anlamları üzerine nasıl düşündüğümüzü açığa kavuşturmak için kullanılmıştır.[1]
Wittgenstein, ilk eseri Tractatus Logico-Philosophicus'ta dil ve dünya arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışmış ve önermelerin gerçeğin resimleri oldukları sonucuna varmıştır. Önermelerin sadece gerçeği temsil ettikleri zaman anlamlı olabildiklerini söylemiş ve onları belli konuların resimleri olarak görmüştür. Bu teori sayesinde o ana kadar birçok filozofun konuştuğu konuların anlamsız ve gereksiz kılınmış olmasına rağmen daha sonraki döneminde insan dillerinin bulanıklılığı nedeniyle bu fikir konusunda şüphelere kapılmıştır. Bir kelime birçok değişik anlama gelebildiği için, günlük yaşamda anlamı pek çok kez bağlamdan çıkarırız. Bu sebepten her ne kadar kelimeleri nesnelere, fikirlere, duygulara, vs. yapıştırdığımız etiketler gibi görsek de bu Wittgenstein'a göre hatalı bir görüş olup kelimenin anlamının toplandığı tek bir merkez arama eğiliminden kaynaklanmaktadır. Asıl anlamı bulmak için karmaşık bir benzerlikler ağında dolaşmak gerekmektedir.
Ayrıca Bakınız
Kaynakça