Blitzkrieg ya da yıldırım harbi, II. Dünya Savaşı sırasında Almanların temel savaş doktrinidir.[1] Doktrinin amacı hızlı ve ani saldırılarla, düşmanın düzenli bir savunma kurmasını engelleyip sonra da hızlı bir şekilde yok etmektir. I. Dünya Savaşı'nda uygulanan siper savaşı yöntemine karşı geliştirilmiştir. Tankların, uçakların ve zehirli gazların gelişmesiyle siper savaşları terk edilmeye başlanmış, daha çok hareketli savunmaya geçilmiştir. Almanların bütün savaş araçları bu doktrin üzerine üretilmiştir.
Blitzkrieg doktrinin başarılı olabilmesi için dört önemli koşul vardı: iyi arazi, iyi hava desteği, iyi lojistik ve iyi eş güdüm. II. Dünya Savaşı'nda Almanların SSCB'yi işgal girişiminde Sovyet coğrafyasının yazları yoğun tozlu stepleri, kışları ise aşırı soğuk ve çamurlu oluşu, lojistik desteğin de sıkıntılı olması yüzünden başarısız olan doktrin, Batı Cephesi'nde ise hava üstünlüğünün kaybedilmesi ve eş güdümün azalması yüzünden başarısız olmuştur.
I. Dünya Savaşı'nda "Cephelerin Kilitlenmesi"
I. Dünya Savaşı'nda hakim askerî doktrin, düşman savunma hatlarına direkt olarak taarruz ederek cephe hattının genelinde düşman kuvvetlerinin imha edilmesi şeklinde formüle edilebilir. Bu saldırı tekniği kabaca, topçu bataryalarının bir hazırlık ateşinin ardından piyade taarruzu şeklinde uygulanıyordu. Hazırlık ateşiyle yıpranmış düşman siperlerinin, düşman ateşi altında dalgalar halinde ilerleyen piyadelerce ele geçirilmesine çalışılmaktaydı.
Ne var ki, silah teknolojisindeki gelişmelerle atış gücü artan ateşli silahlar, özellikle de seri atış yapabilen makineli tüfekler, bu piyade dalgalarının ilerleyişini etkisiz hale getirmiştir. I. Dünya Savaşı'nın deneyimlerinde, karşılıklı olarak art arda girişilen bu piyade taarruzları, yoğun düşman ateşi altında eriyip gitmiş, cepheler kilitlenme noktasına gelmiştir.
Ayrıca zaman zaman düşman tarafından ele geçirilen siperlerin, savunma sisteminde yarattığı krizlerle başa çıkabilmek için, derinlemesine bir savunma sistemi de geliştirilmiştir. Böylece ön taraftaki savunma hatlarının gerisinde de tahkimatlar yapılmış, siperler kazılmıştır. Taraflardan biri, düşman hatlarını yardığında derinlemesine ilerleyemiyor, ardındaki savunma sistemlerine çarpıyordu.
I. Dünya Savaşı'nın sonlarında denenen yeni bir silah, cephelerin kilitlenmesini açabilecek bir anahtar olma umudu vadetmiştir, tank. Zırhlı olması, piyadeye oranla çok daha hızlı ilerleyebilmesi, üstelik paletleri dolayısıyla her türlü arazi yapısında ve yüksek ateş gücünü taşıyabilecek bir platform olmasıyla son derece etkili bir silah olarak ortaya çıkmıştır tank.
Yıldırım Savaşı doktrininin temelinde işte bu deneyimler yatmaktadır. I. Dünya Savaşı sonrasında birkaç İngiliz askerî kuramcı, başta Fuller ve L. Hart, yepyeni bir strateji üzerinde, "Zırhlı Savaşı" konusunda çalışmalar yayınlamışlardır. Askerî çevrelerde bu çalışmalara hemen hemen hiç ilgi uyanmamış, kuşkuyla bakılmıştır. Fakat Almanya'da bu çalışmalar dikkatlice incelenmiş, geliştirilmiş ve sonuçta yıldırım savaşının doktrini oluşturulmuştur.
Türk Kurtuluş Savaşı'nda kesin sonuç
Türk Kurtuluş Savaşı'nda Türk Ordusu Başkomutanı olan Mustafa Kemal Paşa, İngiliz kuvvetlerinin Suriye'deki Osmanlı kuvvetlerine uygulamış olduğu bu stratejiyi dikkatli bir şekilde etüt ederek Kurtuluş Savaşı'nın en önemli kısmını oluşturan Büyük Taarruz'da uygulamıştır. Büyük Taarruz'un ilk safhasında Türk Süvari Kolordusu Yunan Ordusu'nun gerisine sızarak cephenin ikmal hatlarını kesti. Aynı anda piyadeler taarruza geçti. 2 gün sonra Türk birliklerinin, Yunan savunma mevzilerini tamamen ele geçirmesinden sonra savaş kaçma-kovalamaya döndü. Türk süvarileri hızlı bir şekilde Yunan birliklerinden daha hızlı olarak İzmir'e ilerlemeye başladı. Türk birlikleri 14 gün içinde 150.000 kilometrekare alanı geri aldı.
Uygulama
Yıldırım savaşı doktrini, iki temel prensip üzerine inşa edilmiştir. Bu prensiplerden biri tankların birincil savaş aracı olarak kullanılmasıdır. Askerî çevrelerde o yıllardaki genel kabul gören prensibe göre tanklar, piyadeyi destekleyici bir unsur olarak kabul edilmektedir. Bu prensibe göre tanklar, piyade birliklerine dağıtılmakta, muharebe sırasında piyadenin ilerlemekte zorlandığı noktalarda düşman direncini kırmak ve piyadenin ilerlemesini kolaylaştırmak yönünde kullanılması benimsenmiştir.
Yıldırım savaşının bu prensibinde ise, tankların düşmanı yenilgiye uğratacak asıl güç olarak kabul edilmesi esastır. Diğer deyişle tank birlikleri, birincil savaş aracıdır, diğer tüm savaş araçları, piyade dahil, tank birliklerinin harekâtını desteklemekte kullanılacaktır. Bu amaçla avcı-bombardıman uçakları, taarruz hattında derinlemesine operasyonlar düzenlemektedirler. Düşmanın direnme odakları, özellikle tank birlikleri için tehlikeli olabilecek tanksavar ve top bataryaları hedef alınır. Kuşkusuz kara ve deniz topçusu da bu operasyonlara katılacaktır.
Tankı bu şekilde kullanabilmek için kuşkusuz piyade birliklerine dağıtmak yerine, toplu olarak muharebeye sokulabilecek tarzda, zırhlı birlikler oluşturulması gerekmektedir. Almanya, yıldırım savaşının bu prensibini hayata geçirebilmek için Panzer (Zırhlı) Tümenler oluşturma yolunu izlemiştir. Bu panzer tümenleri, bünyelerinde kendi hava unsurlarını, topçu ve tanksavar birliklerini de içerirler.
Yıldırım Savaşının diğer prensibi ise düşman hatlarında sağlanan yarmaların, düşman kuvvetlerini kuşatmak ve imha etmek yönünde sürdürülmemesidir. Bu işi, panzer tümenleri bünyesindeki piyade birlikleri üstlenecektir. Tank birlikleri ise ileri harekâtlarını sürdürmelidirler, düşman arazisinde elden geldiğince derin bir yarma gerçekleştirerek düşmanın savaş mekanizmasının tümüyle işlemez hale getirilmesine çalışılmalıdır. Bu amaçla tank birlikleri ileri harekâtlarını sürdürerek düşmanın ikmal merkez ve hatlarına, iletişim merkez ve hatlarına, karargahlarına yönelik taarruz etmelidirler.
Bu şekliyle yıldırım savaşı, düşman kuvvetlerinin savaş alanında imhasına değil, düşmanın savaşı devam ettirme azmi ve olanaklarının tahribine yönelir, direkt değil, dolaylı bir stratejidir.
II. Dünya Savaşı'na etkileri
Polonya ve Fransa, 1939-1940
Almanya'nın 1 Eylül 1939 günü başlattığı Polonya Seferi, Yıldırım Savaşının denendiği ilk gerçek çatışmalar olmuştur. Panzer tümenleri, farklı kollardan Polonya topraklarına saldırmışlardır. Seçilen taarruz hatları, sınırın hemen gerisinde konuşlanmış Polonya ordularının teğet bölgeleridir. Hava unsurlarının yoğun desteği altında derinlemesine yarmalar gerçekleştiren panzer tümenleri, Vistül nehrinin batısında Polonya birliklerinin büyük bir bölümünü kuşatmış, ikmal ve takviye olanaklarını kesmiştir.
Polonya Seferi'nin stratejisi aynen Fransa Seferinde de uygulansaydı aynı parlak başarıyı getirmeyebilirdi. Polonya birliklerinin, topraklarını savunmak yerine, ilk saldırıda karşılık vermek amacıyla sınıra yakın konuşlandırılmış olmaları, Polonya ordusunda zırhlı birliklerin çok yetersiz olması, Alman ordularının bu parlak başarısında etkili olmuştur.
Her şeyden önce Majino Hattının varlığı, harekât alanını ciddi biçimde sınırlamaktadır. Öte yandan Fransa topraklarında konuşlanmış olan İngiliz Yurtdışı Sefer Kuvveti'nin varlığı da önemli bir direnmenin olmasına yol açacaktır. Alman orduları açısından bir diğer olumsuzluk ise İngiliz ve Fransız tanklarının, o tarihlerdeki Alman panzerlerine oranla daha etkili silahlar olmasıdır.
Fransa Seferinde Yıldırım Savaşının uygulanış biçimi, tüm bu olumsuzlukları ortadan kaldırmıştır. General Heinz Guderian'ın Yıldırım Savaşıyla ilgili tekniği, müttefik ordularını ikiye ayırmış ve büyük bir bölümüyle kuşatmıştır.
Doğu Cephesi, 1941-1945
Sovyetler'e yönelik yıldırım savaşı uygulamasının en büyük amacı geri çekilen Sovyet askerlerinin ve tanklarının geniş Sovyet topraklarında yeniden toplanmasını önlemekti. Bunun için, dört ana koldan Sovyet topraklarında ilerleyen panzer birlikleri, Sovyet birliklerinin geri çekilme hattını kesiyor, geriden gelen Alman piyade birlikleri ise Kızıl Ordu birliklerini yok ediyordu.
1941 yılı Doğu Cephesi'nde, kışına gelindiğinde Almanlar hala Sovyetler'e karşı kesin bir başarı kazanamamışlardı. Yoğun kış şartlarında yolların çamurlanması hem birliklerin ilerleyişini yavaşlatıyor hem de lojistik desteğin sekteye uğramasına yol açıyordu. Rusya'da Yıldırım Savaşının hızı, Fransa ve Polonya Seferlerindeki gibi olmamıştı. Söz konusu ülkelerde asfalt yolların yaygın olması Alman birliklerinin harekâtı açısından çok yararlı olmuştu. Rusya'da ise büyük ölçüde stabilize yollar, yağışlı mevsimlerde çamur deryasına dönmüştür.
Rusya'da yıldırım savaşının kesin bir başarıyı kısa sürede sağlayamaması, Alman panzer tümenlerinin, Batı Avrupa koşullarına uygun organize edilmiş olmasında yatar bir bakıma. Panzer tümenlerindeki tüm motorize unsurlardan sadece tanklar paletlidir. Diğer motorize unsurlar, tüm nakliye araçları, top arabaları, lastik tekerleklidir. Çamur deryasına da dönüşmüş olsa yollara bağımlı olan bu araçlar, tüm tümenin ilerleme hızını kestiği gibi muharebe gücünü de olumsuz etkilemiştir.
1942'de Moskova Muharebesi'nde Alman birlikleri ilk kez yenildi. 1942 yazında Hitler bu kez Sovyetler'in güneyine, Stalingrad'a saldırılmasını emretti. İlk başlarda yıldırım savaşı taktiği ile Sovyetlere ağır kayıplar verdirildi ama Sovyetlerin başarılı direnci ve ikmal hatlarında sıkıntı doğmasından dolayı Almanlar yenildi ve Doğu Cephesi'nde Alman orduları savaşın sonuna kadar hep geri çekilmeye başladı.
Batı Cephesi 1944-1945
1944 yılına gelindiğinde Almanların ellerindeki kaynaklar başarılı Müttefik hava saldırıları sonucu azaltılmıştı. Ayrıca Almanların Normandiya Çıkarması'nı engelleyememesi ve hava üstünlüğünü Müttefikler'e kaptırmaları bu savaşı en başından Almanya'nın aleyhine döndürmüştü. Müttefik birlikleri de artık Alman Blitzkrieg taktiğine benzer taktikler kullanıyorlar ve hava üstünlüğünün etkisi ile başarılı oluyorlardı. Müttefikler'in ilk başlarda tankları Alman tankları karşısında yetersiz olsa da, sayı olarak üstün olması nedeniyle savaş Müttefikler'in lehine gidiyordu. Öyle ki, bazen bir Tiger tankına 20 tane M4 Sherman tankı saldırıyordu. Anvers'te Almanlar kötü hava şartlarını (Müttefik uçakları bulutlar yüzünden etkisiz kalmıştı) fırsat bilerek buradaki zayıf Müttefik güçlerini yendilerse de genel bir başarı elde edemediler.
Sınırlandırıcılar ve karşı önlemler
Çevre
Yıldırım Savaşı ile özdeşleşen konsept, yani zırhlı birlikler ile düşman hattında derin yarıklar açma, geniş alanlı kıskaçlar ve toplu saldırı, geniş ölçüde arazinin ve havanın durumuna bağlı idi. Hızla ilerlemenin mümkün olmadığı zamanlar, zırhlı birlikler ile gerçekleştirilen yarma operasyonları yapılmıyor, yapılsa da başarısızlıkla sonuçlanıyordu. Yıldırım savaşı için ideal arazi; düz, sağlam, doğal veya yapay bariyerin/engelin olmadığı, kara ve demir yollarının bulunduğu yerlerdir. Engebeli, ormanlık, bataklıklı, şehir içi gibi arazilerde ise zırhlı araçlar yakın dövüşte piyadelere karşı yetersiz kalıyor ve tam hızına ulaşamıyordu. Ayrıca birliklerin çamurda veya aşırı kar yağışında ilerleyemediği zamanlar oluyordu. Topçuların görüş alanı ve hava desteği de doğal olarak hava durumuna bağlı idi. Yine de not etmek gerekir ki, kötü arazi koşullarında bile, yapılacak bir saldırıda düşman üzerinde sürpriz etkisine ulaşılabilirse, arazinin dezavantajları önemsiz kalıyordu. Fransa Seferi sırasında, Alman yıldırım saldırısı, Fransa'ya Ardenler üzerinden yapıldı. Bu dağlık ve sık ormanların bulunduğu arazinin savunması, Almanların düzinelerce tankına rağmen, görece kolay olmalıydı. Ancak, Fransızlar tam da arazinin geniş ölçekli (özellikle de tanklar için) bir saldırıya izin vermeyeceğini düşündükleri için, bölgede Wehrmacht'ın kolaylıkla üstesinden geldiği hafif bir savunma gücü bırakmayı tercih ettiler. Almanlar, Fransızların, bu taktiği engelleyeceğini düşündükleri ağaçları devirerek ormanda hızla ilerlediler.
Hava Üstünlüğü
Savaşın ilerleyen yıllarında, Müttefik hava üstünlüğü Almanlar için büyük bir engel oluşturmaya başladı. İlk yıllardaki Alman başarılarına hava üstünlüğü, kara birliklerinin rahat hareketi, yakın hava desteği ve keşif uçuşları eşlik etmişti. Ancak, Müttefikler'in, esas taktiksel başarılarına orantısız bir şekilde, uçaklarından o kadar korkuluyordu ki, Overlord Operasyonu sırasında Alman vasıtalarının mürettebatları, hava aydınlıkken toplu bir şekilde hareket etmekten çekinir hale gelmişlerdi. Aynı şekilde, batıdaki son Alman Yıldırım Harekâtı olan Ardenler Taarruzu, Müttefik uçaklarının kalkış yapamayacağı kötü hava koşullarında başlatıldı. Bu şartlarda, Alman komutanların "zırhlı fikirleri"ni istedikleri şekilde gerçekleştirmeleri zordu.
Karşı Taktikler
Yıldırım Savaşı, I. Dünya Savaşı sonrasında pek çok ülke tarafından geliştirilen statik savunma doktrinlerine karşı oldukça etkiliydi. Yıldırım Harekâtını alt etme çabalarının başlangıç tarihi 1939'daki Polonya Seferi'ne kadar gider. Polonyalı 10. Motorize Süvari Tugayı'nın komutanı, General Stanislaw Maczek, tecrübelerinden faydalanarak Yıldırım Savaşı taktiğinin kullanımı, etkisi ve bu taktiğe karşı alınabilecek olası önlemlerin yer aldığı detaylı bir raporu Fransız ordusuna sunmuştu. Ancak Fransızlar bu raporu önemsemediler (Alman ordusu tarafından zarfı açılmamış bir şekilde bulunmuştur). Maczek daha sonra, Müttefik zırhlı birlik komutanlarının en başarılılarından biri haline gelmiştir.
1940'taki Fransa Seferi sırasında, De Gaulle'nin Dördüncü Zırhlı Tümeni ile İngiliz Seferi Güçlerinden, 1. Ordu'nun Tank Tugayı'na ait birlikler, Alman kanatlarına yoklama saldırıları yaptılar. Aslında yaptıkları şey, ilerleyen zırhlı birlik hattının arkasını zorlamaktı. Hitler'in, Alman ilerleyişini durdurmasında bu bir etken olmuş olabilir. Bu tip saldırıların yanı sıra, Maxime Weygand'ın Hedgehog Taktiği, ileride yıldırım savaşına karşı koymak için kullanılacak temel taktikler oldular; derin oluşturulmuş savunma hatları, anti-tank silahlarına yoğunlaşma, düşman saldırısının kanatlarına güçlü direniş uygulama ve bunları takip eden merkezi bir karşı saldırı ile düşman ilerleyişini tamamen durdurma. Yarma harekâtının kanatlarını tutmak, düşman hücumunu kanalize etmek için çok önemliydi. Ve kanatlarda doğru yerlere yerleştirilmiş topçular, düşmana ağır kayıplar verdirilmesini sağlıyordu. 1940 yılında Müttefikler'in bu stratejileri geliştirip uygulayacak yeterince deneyimleri yoktu ki zaten Fransa ağır kayıplar vererek teslim olmak zorunda kalmıştı. Ancak sonraki Müttefik operasyonları şekillendirilmiş oldu. Kursk Muharebesi'nde Kızıl Ordu, derinlikli savunma, geniş mayın tarlaları ve kanatlarda oluşturulan inatçı direniş ile bunun bir örneğini sergilemiştir. Bu sayede, Alman orduları ilerlemelerine rağmen, savaş güçlerini yitirmişlerdir. Mortain'de, 1944'ün Ağustos ayında, Amerikan ve Kanadalı birlikler sağlam bir savunma ve karşı saldırı ile Falaise'de oluşturulan açıklığı kapatmayı başardılar. Ardenlerde ise Bastogne, St Vith ve diğer yerlerde uygulanan hedgehog savunması, ardından Amerikan Üçüncü Ordu'nun karşı saldırısı başarıya ulaşmıştır.
Bir Amerikan doktrini olan çok sayıda, hızlı tanksavar kullanımı pek uygulanmamıştır, çünkü 1944 yılında toplu haldeki Alman zırhlı saldırılarına pek rastlanmıyordu.
Bunun dışında, anti-tank ve uçaksavar türü silahları çokça kullanan bir rakibe karşı, Yıldırım Harekâtı yetersiz kalmaktadır, özellikle de yıldırım savaşı taktiğini kullanan taraf yeterince hazırlık yapamamışsa. Bunun bir örneği, Yom Kippur Savaşı'nın başlarında görülebilir. RPG ve AT-3 Sagger füzelerini kullanan Mısırlı piyadeler, İsrail'e ağır tank kayıpları verdirmişlerdir. Ayrıca SA-6 Gainful füzeleri ile de İsrail Hava Kuvvetleri'ne muazzam kayıplar verdirilmiştir. Bu tip silahlara karşı İsrail'in doğru düzgün bir karşı önlemi bulunmuyordu. Ancak radikal bir doktrinsel ve taktiksel değişiklikten sonra İsrailliler, Mısır hatlarını yarıp savaşı kazanabildiler.
Lojistik
Fransa ve Polonya gibi hızlı seferlerde etkili olmasına rağmen, sonraki yıllarda Almanya, yıldırım savaşını yeterince destekleyemedi. Yıldırım savaşının doğası gereği, bu taktiği uygulayan birlikler, ikmal hattının aşırı uzamasına neden olurlar. Doğu Cephesi'nde Sovyetler'in yaptığı gibi, zaman kazanmak ve yeniden organize olmak için topraklarından ödün verebilen kararlı rakipler karşısında bu strateji tamamen yenilebilir durumdadır. Tank ve vasıta üretimi Almanya için sürekli bir sorun olmuştur, öyle ki savaşın ilerleyen yıllarında pek çok Panzer "tümeni"nde en fazla birkaç düzine tank bulunuyordu. Savaşın sonlarına doğru, Anglo-Amerikan stratejik bombardımanları ve ablukaları nedeniyle, Almanya yakıt ve cephane sıkıntısı çekmeye de başlamıştı. Luftwaffe avcı uçaklarının üretimi devam etmiş olsa da, yakıt yetersizliği nedeniyle uçaklar havalanamamıştır. Kalan yakıtların tamamı panzer tümenlerine gönderiliyordu ki onlar bile normal bir şekilde hareket edemiyorlardı. Amerika Birleşik Devletleri Ordusu tarafından ele geçirilen Tiger tanklarının yarısından fazlası, yakıtları bittiği için terk edilmiş durumda idiler.
Kaynakça
^Wells, Anne (2013). Historical Dictionary of World War II. Scarecrow Press. ISBN978-0810854574.