Charles André Joseph Marie de Gaulle (22 Kasım 1890 - 9 Kasım 1970), Fransız asker ve siyasetçi.
De Gaulle, II. Dünya Savaşı öncesinde zırhlı savaş teorisyeni olarak tanındı. II. Dünya Savaşı'nın başında tuğgeneralliğe terfi etti. Fransa'nın Almanya'ya yenilmesi ve çok ağır şartları kabul ederek savaştan çekilmesinin ardından Londra'ya giderek Alman işgaline karşı direnen Özgür Fransa kuvvetleri hareketini başlattı. 1940-1944 yıllarında Özgür Fransa Kuvvetleri'nin önderliğini, 1944 yılında Fransa'nın Alman işgalinden kurtulmasının ardından ise Fransız hükûmetinin başkanlığını yaptı. 1946 yılında kurulan Dördüncü Cumhuriyet anayasası parlamenter sistemi benimsediği için yürütmenin güçsüz olduğunu, çok partili yasama organının ülkeyi yönetemeyeceğini öne sürerek görevinden istifa etti ve 1958 yılına kadar yönetimden uzak kaldı.
Charles de Gaulle, 1890 yılında, Lille'de yaşayan Katolik bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. De Gaulle'nin dedesi tarihçi, anneannesi yazar, babası Katolik okullarında öğretim görevlisiydi.
De Gaulle Paris'te ve Belçika'da eğitim gördü. 1908'de Saint-Cyr Askerî Uzmanlık Okulu'na girdi, eğitimi dört yıl sürdü. Oradayken, boyunun uzunluğu nedeniyle (1.96 cm) ve yüksek alnı ve burnu nedeni ile büyük kuşkonmaz takma adını aldı.[1] 1912'de mezun olarak orduya katıldı.
I. Dünya Savaşı sonrasında orduda kalan de Gaulle, Maxime Weygand ve Philippe Petain gibi döneminin bazı generallerinin kurmay heyetlerinde çalıştı. Sovyet-Polonya Savaşı sırasında Fransa'dan Polonya'ya yardım olarak yollanan birliğe katılmak için gönüllü oldu ve savaş sırasında Polonya ordusunda piyade birliklerini eğitti. Savaşta gösterdiği başarılar nedeniyle Polonya tarafından Virtuti Militiari madalyasına layık görüldü.
I. Dünya Savaşı'ndakinden çok farklı olan Polonya-Sovyet Savaşı tecrübelerinin ardından birçok kitap yazdı. Fransa'da rağbet gören statik savunma doktrini yerine, mekanize ve zırhlı birliklerden oluşacak modern bir ordunun kurulması gerektiğini savundu. De Gaulle'nin bu görüşlerine benzer görüşler, Nazi Almanyası'nda Heinz Guderian, Birleşik Krallık'ta J.F.C. Fuller, Sovyetler'de Mihail Tuhaçevski ve Polonya'da Władysław Sikorski tarafından benimsenmişti. Fakat bu görüşler başta Petain olmak üzere dönemin askerî otoritelerince hoş karşılanmadı. Bu nedenle de Gaulle, savaş arası dönemde kariyerinde çok yavaş ilerledi. II. Dünya Savaşı başladığında henüz albay rütbesindeydi.
15 Mayıs 1940'ta, Almanya'nın Sedan Cephesi'ni yarmasının ardından, 4. Zırhlı Tümen'in komutanlığına getirildi. 17 Mayıs'ta emrindeki 200 tankla hava desteği olmadan Alman ordusuna karşı taarruza geçerek kısmen başarılı oldu. 28 Mayıs'ta ise Caumont'ta Alman piyadelerini geri çekilmeye zorladı. Fakat bu başarılar savaşın gidişatını değiştirmeye yetmedi.
6 Haziran'da Fransa başbakanı Paul Reynaud, De Gaulle'yi Savunma Bakanlığı müsteşarlığı görevine getirdi, burada Birleşik Krallık ile koordinasyondan sorumlu görevli oldu. Almanya'ya teslim olma görüşüne şiddetle karşı çıktı ve savaşa devam edilmesi gerektiğini savundu. Mareşal Petain'in iktidara gelmesi ve Almanya ile ateşkes görüşmelerine başlamasının ardından hayatının en önemli kararını aldı: Yasallığını kabul etmediği Petain hükûmetine ve bu hükûmetin Almanya ile yaptığı ateşkese karşı çıkarak savaşa devam etme çağrısında bulundu. 17 Haziran'da, Paul Reynaud'un verdiği parayı da alarak Londra'ya gitti ve ateşkesi kabul etmeyen diğer Fransızlarla birlikte Özgür Fransa Kuvvetleri'ni kurdu.
1940-1945: Özgür Fransa'nın lideri
18 Haziran'da De Gaulle, BBC'den Fransa'ya seslendi. 18 Haziran Çağrısı olarak bilinen bu konuşmasında Fransa'nın henüz yenilmediğini ve savaşa devam etmesi gerektiğini vurguladı. Konuşma çok az Fransız tarafından dinlendi çünkü milyonlarca Fransız, yollarda mülteci durumundaydı. Ancak ertesi gün Fransa'nın henüz Almanlarca işgal edilmemiş bölgelerinde çıkan gazetelerde konuşma yayımlandı. Daha önce adı duyulmamış bir generalin yenilgiyi kabullenmeyerek Londra'ya gittiği ve savaşa devam ettiği haberi Fransa'da hızla yayıldı.
De Gaulle, Londra'da Özgür Fransa Kuvvetlerini kurdu. Amerika Birleşik Devletleri Alman kuklası olan Vichy hükûmetini uzun süre tanısa da, Churchill'in başbakan olduğu Birleşik Krallık da Gaulle'yi desteklemiştir.
4 Temmuz 1940'ta Toulon'daki askeri mahkemede Vichy hükûmeti de Gaulle'yi yargılayarak suçlu bulmuş ve dört yıl hapse mahkûm etmiştir. 2 Ağustos'ta yapılan diğer bir mahkemede ise gıyabında vatana ihanet suçundan idama mahkûm edilmiştir.
Müttefik kuvvetlerin 1944'te Normandiya Çıkarması'nı gerçekleştirip Fransa topraklarına girmesinin ardından Özgür Fransa Kuvvetleri hızla Fransa'ya hâkim oldu ve Vichy rejimini inkâr ederek geçici bir Fransız hükûmeti kurdu. 20 Ocak 1946'ya kadar bu hükûmetin başkanlığını yapan de Gaulle, kurulacak olan Dördüncü Cumhuriyet'in anayasasını uygun bulmadığından istifa etti.
1946-1969: Siyaset yılları
Ara yıllar
Charles de Gaulle, önerilen Dördüncü Cumhuriyet anayasasının devlet başkanına çok az, parlamentoya ise çok fazla yetki verdiğinden şikâyetçiydi. Ancak Fransa'daki sol partiler Vichy hükûmetindekine benzer bir diktatörlük yaratmamak için devlet başkanının gücünün sınırlandırılmasını istiyordu. Meclisin, "sorumlu ve saygın bir hükûmetin ihtiyaç duyduğu yetkileri" kendisine vermemesi üzerine Ocak 1946'da başbakanlıktan istifa etti. Ekim 1946'da yeni anayasa kabul edildi. De Gaulle'nin istifasının ardından Fransa 1951'e kadar sağ kanat koalisyonları, 1958'e kadar da sol kanat koalisyonları tarafından yönetildi.
1947'de siyasete dönüp istediği değişiklikleri yapmak amacıyla partisini kurdu, ancak başlattığı hareket başarılı olmadı. 1953'te siyasetten ayrıldı. Colombey les Deux Églises'deki evine çekildi ve savaş anılarını yazdı.
Dördüncü Cumhuriyet'in çöküşü ve Beşinci Fransa Cumhuriyeti'nin kurulması
Fransa'da Dördüncü Cumhuriyet (1946 - 1958), Hindiçini Savaşı'ndaki başarısızlıklar ve Cezayir sorununu çözmemesi nedeniyle siyasi bunalımlarla dolu bir dönemdi.
Fransız hükûmetinin Cezayir'deki Arap çoğunluğun bağımsızlık istekleri karşısında zayıflık gösterdiğine inanan Cezayir'deki Fransız vatandaşları (kolonlar) 13 Mayıs 1958'de isyan ederek Cezayir şehrindeki hükûmet binalarını işgal ettiler. Bu isyana Cezayir'deki Fransız askerleri de katıldı. Aynı gün General Jacques Massu başkanlığında kurulan "Güvenlik Komitesi" Cezayir'e hâkim oldu ve Fransa'nın Cezayir'deki birliklerinin komutanı General Raoul Salan "Ordu'nun geçici olarak Cezayir'in geleceğine karar verme sorumluluğunu üzerine aldığını" ilan etti.
Massu'nun baskısıyla Salan, Cezayir'den de Gaulle'e, siyasete dönmesi için çağrıda bulundu. Çağrıya cevap veren de Gaulle, "ülkesine hizmet etmeye hazır olduğunu" söyledi.
Kriz, Cezayir'deki Fransız paraşütçülerinin Korsika adasına çıkarma yapıp de Gaulle'nin başbakan yapılmaması halinde Paris'e inme tehdidiyle daha da büyüdü. Bunun üzerine Fransa Komünist Partisi haricindeki partilerin desteği ile Fransa başkanı René Coty, De Gaulle'yi başbakan olması için çağırdı.
De Gaulle, Fransa'nın politik zayıflığının Dördüncü Cumhuriyet'in anayasasından kaynaklandığını düşünüyordu. Siyasete geri dönmenin şartı olarak altı ay ile sınırlanmış geniş yetkiler istedi ve yeni bir anayasa hazırlanarak halkoyuna sunulmasını önerdi. 28 Eylül 1958'de halkoyuna sunulan anayasa % 79,2 oyla kabul edildi. Fransız kolonilerine yeni anayasayı kabul etmek ile hemen bağımsız olmak arasında bir seçim sunuldu. Gine dışındaki tüm koloniler yeni anayasayı seçti ve böylece Gine, bağımsız olan ilk Fransız kolonisi oldu.
Kasım 1958'de yapılan parlamento seçimlerinde de Gaulle'nin partisi UDR oyların çoğunluğunu aldı. De Gaulle Ocak 1959'da başkanlığa aday oldu ve parlamentonun % 78'inin kabul oyuyla başkan seçildi.
Ağustos 1962'de gerçekleşen, Gaulle'ye suikast girişimi başarısızlıkla sonuçlandı ve o zamanın başbakanına “Bu herifler ateş etmeyi bilmiyor” dedi.[2]
İktidara geldikten sonra De Gaulle'nin ilk ilgilendiği konulardan biri Cezayir Sorunu oldu. De Gaulle, Cezayir'deki savaşın askerî olarak kazanılabileceğini düşünse de, uluslararası ortamda bu durumun savunulamaz olduğunu düşünüyordu. Bu sebeple, bu koloninin bağımsız olmasına izin vererek kendisini iktidara getiren Fransız milliyetçilerini büyük düş kırıklığına uğrattı. Bu karar, Cezayir'deki Fransız vatandaşlarından ve Avrupa'daki destekçilerinden çok tepki gördü, hatta aşırı sağcı kolonların kurduğu Organisation armée secrète örgütü De Gaulle'yi öldürmeye çalıştı. Cezayir'deki Fransız asker, polis ve kolonların katıldığı ayaklanmalar, birçok kez zor kullanılarak bastırıldı. Fransa hükûmetinin, Cezayir'in bağımsızlığı için savaşan Ulusal Kurtuluş Cephesi ile görüşmelere başlamasının ardından Fransız ordusundaki bazı generaller askerî darbe yaparak bu durumu engellemeye çalışsalar da başarısız oldular.
Mart 1962'de Fransa ile Ulusal Kurtuluş Cephesi arasında ateşkes sağlandı. Aynı sene yapılan referandumda Cezayirlilerin neredeyse tamamının kabul oyu vermesiyle Cezayir Fransa'dan ayrıldı ve bağımsız oldu.
"Özgür Avrupa" ve Almanya ile gelişen ilişkiler
II. Dünya Savaşı sonrasında, geçmişte dünyanın mutlak hâkimi olan Avrupalı devletler, üstünlüklerini ABD ve Sovyetler Birliği'ne kaptırdılar. Geçmişte büyük bir imparatorluk olan Fransa, ABD ve İngiltere'nin çabalarıyla Alman işgalinden kurtulmuştu. Savaştan sonra ise toprak bütünlüğünü Sovyetler Birliği'ne karşı güvence altına alması için ABD'nin yardımına muhtaçtı. Bu durumu ortadan kaldırmak De Gaulle'nin ana amaçlarından biri olmuştur.
De Gaulle, bütünleşmiş bir Avrupa'nın Sovyetler ve ABD karşısında üçüncü bir kutup oluşturabileceğini düşünüyordu. 23 Kasım 1959'da Strazburg'da yaptığı konuşmada Avrupa'nın geleceği hakkındaki fikirlerini açıkladı: Oui, c'est l'Europe, depuis l'Atlantique jusqu'à l'Oural, c'est tout l'Europe, qui décidera du destin du monde. (Evet Avrupa, Atlantik'ten Urallar'a kadar uzanan Avrupa, birleşmiş bir Avrupa, dünyanın kaderini tayin edecektir.) Bu, ilerleyen yıllarda Avrupa'nın birleşmesini savunanların çok sık başvuracağı bir slogan olmuştur. Bu sözleriyle İngiltere'yi Avrupa'nın dışına itiyor, Avrupa vizyonuna dahil ettiği Sovyetler'e ise detant öneriyordu.
Bu amaca ulaşmak üzere Almanya ile diplomatik ve ticari ilişkilerin gelişmesi için çok çalıştı. Avrupa Ekonomik Topluluğu'nun (şu anda Avrupa Birliği) gelişmesi için çok çaba harcadı. Almanya'yı ziyaret ederek Napolyon'dan beri Almanya'yı ziyaret eden ilk Fransa devlet başkanı oldu. De Gaulle'e göre İngiltere, ABD ve eski sömürgeleri ile çok sıkı ekonomik ilişkiler içindeydi ve AET'ye girmesi birliğin geleceği açısından sakıncalıydı. Ayrıca İngiltere'nin Avrupa'da etkin olmak isteyen ABD'nin "truva atı" olduğunu düşünüyordu. 1963 ve 1967'de olmak üzere iki kez İngiltere'nin Avrupa Birliği'ne giriş başvurusunu veto etti. İngiltere AET'ye ancak De Gaulle öldükten sonra girmiştir.
Ekonomi politikası
De Gaulle başa geçer geçmez ekonomiyi canlandıracak atılımlarda bulundu. 100 frank değerinde yeni bir frank basılması, bunlardan biridir. De Gaulle yönetiminin benimsediği dirijizm modeli, kapitalist ekonomik model ile devlet güdümlü ekonomik modelin benzerine az rastlanır bir karışımıydı. Çoğu başarılı olan dev devlet yatırımları gerçekleştirildi: Marsilya limanının büyütülerek Akdeniz'in en büyüğü haline getirilmesi, İngiltere ile birlikte Concorde uçaklarının üretilmesi, Fransız otomotiv sanayiinin büyütülmesi, Paris ile diğer bölgeler arasında otoyolların inşa edilmesi gibi.
Bu atılımlar sonucunda Fransız ekonomisi benzeri görülmemiş miktarda büyüme sağladı. Hatta 1964'te, 200 yıldan beri ilk kez Fransa'nın GSMH'si İngiltere'ninkini geçti. (1990'larda İngiltere tekrar öne geçecektir.)
Fransa'nın, De Gaulle'nin istediği gibi, ABD'den bağımsız bir dış politika izleyebilmesi için nükleer silahlara sahip olması gerekiyordu. Nükleer silahlara sahip olmayan İngiltere, İsrail ve Fransa'nın Süveyş kanalını Mısır'ın elinden almak için düzenlediği saldırı, Sovyetler Birliği'nin Paris ve Londra'ya nükleer saldırı yapma tehdidinden sonra başarısız olmuştu. Bu olayda, ABD'nin Fransa dış politikasının başarılı olması için nükleer silah kullanmayacağını gören de Gaulle, Fransa'nın Sovyetler'e karşı elini kuvvetlendirmek için nükleer silah geliştirilmesine önayak oldu. De Gaulle'nin nükleer silah geliştirilmesini istemesinin diğer bir nedeni ise, Cezayir'in kaybından sonra isyanın eşiğine gelen Fransız ordusunun meşgul tutulmasıydı.
Fransa ilk nükleer denemesini 1960'ta Cezayir çöllerinde gerçekleştirdi. 1965'te yörüngeye ilk uydusunu fırlatan Fransa, ABD ve Sovyetler'den sonra bunu yapmayı başaran üçüncü devlet oldu. 1968'de ise Amerika'nın yardımı olmadan ilk hidrojen bombasını üretti ve patlattı.
1968 Olayları
Bütün başarılarına rağmen De Gaulle, Fransa içinde ağır eleştirilere maruz kalıyordu. Bu eleştiriler, yönetimin fazla sert ve tutucu olduğu yönündeydi. Serbest seçimler ve basın özgürlüğü olsa da devlet televizyon ve radyo yayınlarındaki tekelini sürdürüyordu. Hükûmet bu yayınların düzenlenmesine karışıyor ve hükûmet yanlı yayınlar yapılmasını sağlıyordu. Toplum, özellikle kadının toplumdaki yeri konusunda tutucu davranmaya teşvik ediliyordu. Bu gibi durumlar özellikle üniversiteli gençler arasında hoşnutsuzluğa ve Mayıs 1968 olaylarına yol açtı.
Mayıs 1968'de gerçekleşen büyük gösteri ve grevler de Gaulle iktidarına meydan okuma niteliğindeydi. Üniversite ve lise öğrencileri ile işçiler polisle çatıştı, birçok kişi yaralandı. De Gaulle Almanya'ya giderek Almanya'daki Fransız birliklerinin komutanı General Massu ile olaylara askerin müdahale etmesi olasılığını görüştü. Daha sonra parlamentoyu feshetti ve yeni seçimler yapıldı. Bütün muhalefete rağmen De Gaulle'nin partisi UDR ve müttefikleri parlamentodaki 487 koltuktan 358'ini elde etti.
1970: Ölümü
28 Nisan 1969'da de Gaulle, Fransız senatosunun yetkilerini sınırlandırıp yerel meclislere daha çok yetki vermek isteyen değişikliğin referandumda reddedilmesinden sonra devlet başkanlığından istifa etti. Birçok kişi, bu referandumun 1968 olaylarından sonra istifa etmek isteyen de Gaulle'nin bilinçli politik intiharı olduğunu düşünmektedir.
Bir kez daha Colombey les Deux Églises'deki evine çekilen de Gaulle, 1970'te, 80. yaş gününden kısa bir süre önce evinde iskambil falı açarken öldü. Evinde otururken boyun ağrısından şikayet etti. Ağrının nedeni boyun damarındaki anevrizmaydı, dakikalar içinde öldü. Birçok politikacının aksine öldüğünde yoksul sayılabilecek durumdaydı ve ölümünden sonra ailesi evini satmak zorunda kaldı. Ev, bir vakıf tarafından müzeye çevrildi.