Mu kıtası veya kısaca Mu, ilk olarak 19. yüzyılda yaşamış yazar ve gezgin Augustus Le Plongeon tarafından Büyük Okyanus'ta yer aldığı ve 14 bin yıl önce batarak yok olduğu ileri sürülmüş, günümüzde bilim çevrelerinde sözdebilimsel bir iddia olduğu kabul gören efsanevi kıtadır.[1][2] Le Plongeon, kıtada Antik Mısır ve Mezoamerika toplumlarının atalarının yaşadığını iddia etmiştir. Kavram daha sonra, kıtanın bir zamanlar Pasifik Okyanus'unda var olmuş olduğunu iddia etmiş James Churchward tarafından popülarize edilmiştir.[3][4]
Mu'nun ve benzer şekilde kayıp bir kıta olduğu iddia edilmiş Lemurya'nın varlığına dair iddialar, iddianın yaratıcısı Le Plong'un zamanından beri destek görmemiştir. Günümüzde de bilim dünyasındaki fikir birliği, Mu kıtasının var olmuş olmasının fiziksel olarak mümkün olmadığı ve iddianın herhangi bir bilimsel dayanağı olmadığı yönündedir.[5][6][7][8]
İddiaların gelişimi
Augustus Le Plongeon
Mu efsanesi ilk olarak Yukatan'daki Maya kalıntılarına yaptığı incelemelerden sonra, Augustus Le Plongeon'un (1825-1908) eserlerinde ortaya çıkmıştır.[9] Le Plongeon, Yucatán'daki Maya medeniyetinin Yunanistan ve Mısır'dakilerden daha eski olduğunu gösteren Maya yazıları bulduğunu ve yazıtta daha eski bir kıtanın hikâyesinin anlatıldığını iddia etmiştir.
Le Plongeon "Mu" adını, 1864 yılında da Landa alfabesini kullanarak Troano Kodeksi'ni yanlış bir şekilde çevirmiş Charles Étienne Brasseur de Bourbourg'dan almıştır. Brasseur, Mu olarak okuduğu bu kelimenin, bir felaketin batırdığı bir ülkeye atıfta bulunduğuna inanıyordu.[10] Le Plongeon daha sonra bu kayıp toprakları Atlantis ile bağdaştırmış ve Atlantik Okyanusu'nda batmış olan sözde bir kıtaya dönüştürmüştür.
Le Plongeon, eski Mısır medeniyetinin, kıtanın batması yüzünden mülteci olmuş Kraliçe Moo tarafından kurulduğunu iddia etti. İddiasına göre diğer mülteciler Orta Amerika'ya kaçmış ve Maya uygarlığını yaratmışlardır.[11]
James Churchward
Mu'yu, Pasifik Okyanusu'nda bulunan kayıp bir kıta olarak yaygınlaştırılan James Churchward (1851-1936), daha sonra yeniden Kayıp Kıta Mu (1931)[12] adıyla yayımlanacak Kayıp Kıta Mu, İnsanın Anavatanı (1926) isimli kitabıyla başlayan bir kitap dizisi yayımlamıştır.[3] Dizideki diğer popüler kitaplar Mu Çocukları (1931) ve Mu'nun Kutsal Sembolleri'dir (1933).
Churchward, elli yıldan daha uzun bir süre önce Hindistan'da bir askerken, üst düzey bir tapınak rahibinin ona uzun zamandır ölü sayılan ve Hindistan'da sadece iki kişinin okuyabildiği "Naga-Maya dilinde" yazılmış eski kil tabletleri gösterdiğini iddia etti. Dilin kendisinde ustalaştığını iddia etmiş Churchward, tabletlerde ilk insanın ortaya çıktığı yer olan Mu'dan bahsedildiğini ileri sürdü.[12]
Churchward, 50.000 ile 12.000 yıl önce Mu'da gelişmiş olduğunu savunduğu Naacal halkının, “beyaz ırktan” oluşmasına ve günümüzdeki toplumlardan pek çok alanda üstün olmuş olmasına dair iddialarda bulundu.[12] Yaklaşık 12.000 yıl önce yok oluşu sırasında Mu'nun, 64.000.000 kişilik bir nüfusa, birçok büyük şehre ve diğer kıtalarda kolonilere sahip olduğunu ileri sürdü.
Churchward'un Mu, kara parçası Pasifik Okyanusu'nda bulunan ve gelen doğu-batı gergin iddia Mariana adalarından Paskalya Adası ve kuzey-güney gelen Hawaii için Mangaia. Hint tabletlerinde okuduğu efsaneye göre, Mu'nun yer altı volkanik gazlarının yayılmasıyla deniz seviyesinin üstüne çıktığını iddia etti ve Mu'nun bir dizi deprem ve volkanik patlamadan sonrasında neredeyse tek bir gecede tamamen yok edildiğini yazdı.[12]
Churchward, Mu'nun Mısır, Yunanistan, Orta Amerika, Hindistan, Burma ve Paskalya Adası dahil büyük medeniyetlerinin ve özellikle antik megalitik mimarinin ortak kaynağı olduğunu iddia etti. İddiaları için kanıtlarını, kuş ve güneş sembollerinin bu kültürlerde ortak olduğu savına dayandırmıştır. Churchward, Mu Kralı'nın Ra olarak adlandırıldığını ve bunu Mısır'ın güneş tanrısı Ra ve Rapa Nui dilindeki Güneş için kullanılan “ra'a” kelimesi ile bağlantısı olduğunu iddia etmiştir, ancak ''ra'a'' kelimesinin okunuşunu yanlış bir şekilde ''raa'' olarak çevirmiştir.[12] Güneş sembollerini Mısır, Babil, Peru ve eski ülkelerde bulunan, evrensel bir sembol olduğunu öne sürmüştür.[12]
Churchward, Polinezya'daki bütün megalitik sanatı Mu halkına bağladı. Paskalya adasının dev moai heykellerinin tepesindeki taş şapkaları (pukao), Mu kıtasının güneş sembollerinin "Polinezya taşlarındaki tasviri'' olduğunu iddia etti. Churchward, WJ Johnson'dan alıntı yaparak silindirik şapkaları "uzak mesafeden kırmızı görünen küreler" olarak tanımlar ve "Güneş'i Ra olarak temsil ettiklerini" iddia eder.[12] Ayrıca Churchward, hatalı bir şekilde bu heykellerin adada bulunmayan “kırmızı kum taşından” yapılma olduğunu iddia etti.[12]
Heykellerin dayandığı platformlar (ahu), Churchward tarafından diğer bölgelerdeki tapınak ve saray inşası için bırakılmış gönderilmeyi bekleyen taştan yapılar olarak tanımlanmıştır.[12] Ayrıca, bu kayıp uygarlığın el işlerinin bir örneği olarak Yeni ZelandaMāorileri tarafından dikilmiş direklerden de bahseder.[12] Churchward'un görüşüne göre günümüzdeki Polinezyalılar, bu çalışmalardan sorumlu kayıp Mu uygarlığı yerlilerinin soyundan değil, felaketten kurtulmuş ve dünyadaki “ilk yamyamlık ve vahşiliği” benimsemiş halkların soyundan gelmektedirler.[12]
Modern iddialar
James Bramwell ve William Scott-Elliott, Mu'daki felaket olaylarının 800.000 yıl önce başlamış olduğunu[13] ve kesin olarak MÖ 9564'te meydana gelmiş son felakete kadar devam ettiğini iddia etmişlerdir.[13]
1930'larda, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Atatürk, Churchward'un çalışmalarıyla ilgilendi ve Mu'yu Türklerin orijinal anavatanının olası bir yeri olarak gördü.[14] Öte yandan bazı görüşlere göre Atatürk'ün Mu kıtasına dair ilgisi iddiaları incelemiş olmaktan öteye geçmemiştir. Tahsin Mayatepek'in tekliflerine rağmen Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde bir Mu Dili Bölümü kurulmasına gerek görmedi. Mu kıtasına dair yazılmış kitapların ilgi çekmesi sebebiyle Atatürk ve Mu kıtası arasındaki ilişki abartılmıştır.[15]
Modern jeolojik kanıtlar, herhangi bir kayda değer büyüklüğe sahip bir “kayıp kıtanın” var olamayacağını göstermektedir. 1970'li yıllardan bu yana yoğun olarak destek gören levha tektoniği teorisine göre, Dünya'nın kabuğu, daha ağır "sima" kayaları (magnezyum silikat bakımından zengin olan okyanus kabuğu) üzerinde yüzen hafif "sial" kayalarından (alüminyum silikatlar bakımından zengin olan karasal kabuk) oluşmaktadır. Sial genellikle kabuğun birkaç kilometre kalınlığında olduğu okyanus tabanında bulunmazken, kıtalar onlarca kilometre kalınlığındaki sial katmanları içerir. Kıtaların sima üzerinde ''yüzdüğü'' gibi, buz dağları da su üzerinde yüzdüğü için, bir kıta basitçe okyanusun altında "batamaz".
Kıtasal kayma ve deniz dibi yayılmasınınkıtaların şeklini ve konumunu değiştirebildiği ve zaman zaman bir kıtayı iki veya daha fazla parçaya böldüğü (Pangea'da olduğu gibi) doğrudur. Ancak, bunlar jeolojik zaman ölçeğinde (yüz milyonlarca yıl) meydana gelen çok yavaş süreçlerdir. Tarihî ölçeklerde (on binlerce yıl), kıtasal kabuğun altındaki sima stabil olarak kabul edilebilir ve kıtaların temellerinde kabuğa bağlı olduğu kabul edilir. Kıtaların ve okyanus tabanlarının, tüm insan varlığı boyunca mevcut konumlarını ve şekillerini korudukları neredeyse kesindir.
Bir kıtayı “yok edebilecek” bir jeolojik gücün varlığına dair mantıklı bir açıklama yoktur. Ayrıca yok edilmiş herhangi bir kıtanın devasa kaya kütlelerinin okyanus tabanında bulunması gerekirken, okyanusların dibinde buna dair hiçbir iz bulunmamaktadır. Pasifik Okyanusu adaları batık bir kara kütlesinin parçası değil, izole volkanların bir sonucudur. Bu volkanik güçler, derin okyanuslarla çevrili yeni bir volkanik tepe olan Paskalya Adası'nın oluşumunda da etkili olmuştur. 1930'larda adayı ziyaret ettikten sonra Alfred Metraux, moai platformlarının adanın mevcut kıyıları boyunca yoğunlaştığını gözlemlemiştir. Bu, adanın şeklinin heykeller inşa edildiğinden bu yana çok az değiştiğini göstermektedir. Dahası, Pierre Loti'nin bildirdiği adadan su altındaki topraklara kadar uzanan "Zafer Yolu", aslında doğal bir lav akıntısıdır.[19] Churchward'un tespiti olan, adada kum taşı ya da çökel kaya bulunmaması doğru olsa da, bu nokta önemsizdir. Bunun nedeni tüm pukao'ların adada bulunan volkanik cüruftan üretilmiş olmasıdır.
Arkeolojik kanıt
Amerika ve Eski Dünya uygarlıklarının birbirlerinden bağımsız olarak geliştiğine dair kanıtlar vardır.[20]Tarımın ve kent topluluklarının ilk olarak Buzul Çağı'nın sona ermesinden sonra, 10.000 yıllarında Levant bölgesi civarında geliştiği ve buradan yavaş yavaş Eski Dünya'nın geri kalanına yayıldığı fikri yaygınca desteklenir. Çatalhöyük gibi bilinen en eski şehirlerin gelişimi, "üstün bir medeniyetten" mültecilerin gelmesinden ziyade, yerel ve kademeli evrime daha kolay bağlanabilir.
Paskalya Adası'nda ilk defa on binlerce yıl önce değil, MS 300 civarında yerleşim başlamıştır[21] ve pukao ve moai törensel açıdan veya geleneksel bir başlık türü olarak sınıflandırılmaktadır.[21] Adada daha önce yaşamış çok gelişmiş bir medeniyetin varlığına dair bir ize rastlanmamıştır.[22]
Troano Kodeksi
İlk iddianın ve Mu kelimesinin kökeni oluşturmuş olan de Landa alfabesi kullanılarak çevrilmiş Kodeks'in, bu alfabe kullanılarak çevrildiği takdirde sadece anlamsız kelimeler ürettiği tespit edilmiştir. Maya “alfabesi” üzerine yapılan son araştırmalar Maya yazısının bir alfabede bulunan harflerden değil logogramlardan oluştuğunu göstermiştir. Troano Kodeksi'nin son çevirileri Mu kıtası yerine astrolojiyle ilgili bir yazıt olduğunu ortaya koymuştur.[23]
^Nunn, Patrick D. (2008). Vanished Islands And Hidden Continents of the Pacific. University of Hawaii Press. p. 123. 978-0824832193
^Le Plongeon, Augustus (1896). Queen Móo & The Egyptian Sphinx. The Author. ss. 277 pages. 21 Ağustos 2014 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Mart 2019.
^John Sladek, Yeni Kıyamet (New York: Stein ve gün, 1974) 65-66.
^Sivrioğlu, Töre (2024). Atatürk ve Arkeoloji: Osmanlı'dan Cumhuriyet'e Bir Disiplinin Evrimi. 143. s. 143.|erişim-tarihi= kullanmak için |url= gerekiyor (yardım)
^Kimura, Masaaki (1991). Mu tairiku wa Ryukyu ni atta (The Continent of Mu was in Ryukyu) (Japonca). Tokyo: Tokuma Shoten.
^Abramyan, Evgeny (2009). Civilization in the 21st Century(PDF). Russia: How to Save the Future?. 18 Ocak 2012 tarihinde kaynağından(PDF) arşivlendi. Erişim tarihi: 22 Mart 2019.