Shelley Elizabeth Taylor (1946) , Los Angeles, California Üniversitesi'nde seçkin bir psikoloji profesörüdür. Yale Üniversitesi'nden Doktora derecesini almış ve Harvard Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışmıştır.[1] Üretken bir bilimsel dergi makalesi ve kitap yazarı olan Taylor, ana disiplini olan sosyal psikoloji ile ilgili iki alt alanda uzun süredir önde gelen bir figür olmuştur: sosyal biliş ve sağlık psikolojisi. Kitapları arasında The Tending Instinct [2] ve Susan Fiske ile yazdığı Social Cognition [3] bulunmaktadır.
Taylor'ın mesleki ödülleri arasında Amerikan Psikoloji Derneği'nden Seçkin Bilimsel Katkı Ödülü (APA; 1996),[4] Psikoloji Bilimleri Derneği'nden William James Fellow Ödülü (APS; 2001),[5] ve Ağustos 2010'da aldığı APA'nın Yaşam Boyu Başarı Ödülü bulunmaktadır.[6] Taylor, 2009 yılında Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Bilimler Akademisi'ne alınmış [7] ve 2018 yılında Amerikan Felsefe Derneği'ne seçilmiştir.[8] 2019 yılında ise BBVA Vakfı Sosyal Bilimler alanında Bilginin Sınırları Ödülü'nü almıştır.[9]
Çocukluk ve Gençlik Yılları
Taylor, 1946'da New York’ta Mt. Kisco adlı küçük bir köyde doğdu. Tarih öğretmeni olan babasının ve eski bir pop ve caz piyanisti olup piyano öğretmenliği yapan annesinin tek çocuğuydu. Babası tarih öğretmeni olmadan önce psikiyatri hemşiresiydi. II. Dünya Savaşı sırasında çocuk felci nedeniyle askere alınamamış, bu yüzden Dostlar Cemiyeti'ne gönüllü olarak katılmış ve Eritre'deki ilk akıl hastanesini kurmuştu. Taylor, New York’un yaklaşık 1 saat kuzeyinde, Connecticut sınırına yakın, Chappaqua’da büyüdü ve oradaki Horace Greeley Lisesi'ne gitti. Lisedeyken, tarih öğretmenlerinden biri yaz boyunca psikoloji okumak için okuldan burs aldı. Okul yılı başladığında ise tarih öğretmek yerine psikoloji öğretti ve bu Taylor ve birçok sınıf arkadaşı için hayat değiştiren bir deneyim oldu.[10]
Üniversite Yılları
Taylor, 1964'te Connecticut Üniversitesi'nde derslerine başladı. Hem tarih hem de psikoloji derslerine kaydolmuştu ama daha çok tarihe ağırlık veriyordu. Psikolojiye Giriş dersinin öğretmeni, sınıftaki performansından etkilenip ona psikolojiye yönelmesi gerektiğini söyledi. İtirazlarla karşılaştığında ise, "Sen berbat bir tarihçi olursun" diye yanıt verdi. Bu konuşmadan sonra Taylor, psikoloji uzmanı oldu. Başlangıçta bir klinisyen olmak istiyordu, ancak Amerika'ya Hizmet Gönüllüleri'nde çoğunlukla yaşlı ve ağır ilaç tedavisi gören Şizofreni hastaları ile çalıştığı bir yaz geçirdikten sonra bunun tatmin edici olmadığına ve araştırma yapmak istediğine karar verdi.[11] İlk deneyi, kadınların geleneksel aile rolleri yerine kariyer yapmayı seçen diğer kadınlara ilişkin değerlendirmelerini inceledi.[12] Danışmanı Sara Kiesler olan Taylor, ya Elaine Walster ile çalışmak için Rochester Üniversitesi’ne ya da David Mettee ile çalışmak için Yale’e yüksek lisansa gitmek istiyordu. Sonunda Yale'de karar kıldı.[12]
Yale'de Yüksek Lisans
Yale'de kısa bir süre Mettee ile çalıştı ancak ilgi alanları ve kişisel tarzları uyuşmuyordu. Richard Nisbett ile çalışmak istedi ama onun da laboratuvarı dolmuştu. En sonunda John McConahay ile yükleme teorisi üzerine olan tez araştırmasını yaptı. Doktora tezi, Daryl Bem'in kendini algılama teorisine odaklandı ve insanların kendi tutumlarını, duygularını ve benzeri içsel durumlarını anlayabilmek için kendi davranışlarını gözlemlemesi durumunu ele aldı. Kişinin davranışına ilişkin yanlış geri bildirimin, eğer önceden var olan tutumlarla çelişmiyorsa kişinin tutumlarının temeli olarak kabul edildiğini buldu.[13]
Yale'deyken, gelecekte psikolojinin liderlerinden olacak Mark Zanna, Michael Storms, Ellen Langer, Carol Dweck, James Cutting, Henry Roediger ve Robert Kraut gibi birçok önemli isim ile tanıştı. Yale Tıp Okulu'nda psikiyatrist olan Kenneth Keniston’ın Taylor’ın kariyeri üzerinde büyük etkisi oldu. Keniston normalde psikoloji yüksek lisans öğrencileriyle çalışmamasına rağmen biraz ısrardan sonra, Taylor ve diğer bazı öğrencilere, görüşmelerin hipotez oluşturmak ve test etmek için nasıl kullanılabileceğini öğretti.[12]
Taylor, 1960'ların kadın hareketinden oldukça etkilenmişti. New Haven Kadın Özgürlüğü Hareketi'ne katıldı ve gösterilerin, oturma eylemlerinin, protestoların ve konferansların düzenlenmesine yardım etti. Yale'de başlangıçta sadece erkeklere açık olan bir kulüp olan Mory's'e saldırdığı için bir kez tutuklandı. Birkaç ay sonra politikaları değişti ve kulüpte kadınlara da izin verilmeye başlandı. Taylor, doktorasını 1972 yılında Yale'den sosyal psikoloji alanında aldı.[14] Ayrıca, Yale'deyken müstakbel kocası mimar Mervyn Fernandes ile de tanıştı. Yale'den sonra Harvard'da bir pozisyon aldı.[15]
Harvard
Yale'den sonra Taylor ve kocası Cambridge'e taşındı ve Taylor, Harvard'ın Psikoloji ve Sosyal İlişkiler Departmanında çalışmaya başladı. Bu sırada, sosyal bilişe merak sardı ve ağırlıklı olarak yükleme teorisinden yararlandı. Taylor, Daniel Kahneman ve Amos Tversky’nin sezgisel analizler ve önyargılar üzerine çığır açan çalışmalarını sosyal psikoloji alanına uygulayan ilk kişiler arasındaydı (Taylor, 1982).
Sosyal Biliş
Taylor, Harvard'da Susan Fiske adlı bir lisans öğrencisiyle birlikte belirginlik ve belirginliğin insanların çıkarımları üzerindeki etkileriyle ilgili bir araştırma programı başlattı. Ünlü bir makalede Taylor ve Fiske’in belirttiği üzere "görüş açısı nedensellik algılarını etkiler, öyle ki sizin görüş alanınızı kaplayan bir kişi, bir durum içinde daha etkili görülür...olayları belirli bir kişinin bakış açısından hayal etmek, empatik çıkarıma ve en çok o kişinin bakış açısından öğrenilen bilgilerin hatırlanmasına sebep olur." [16] Taylor ayrıca belirginliğin, kalıp yargılar ve bilişsel önyargılar ile bağlantısıyla ilgili çalışmalar da yaptı. Birinin, bir grubun sembolik veya yalnız bir üyesi olması durumunda, kişinin çoğunluk grubun bir üyesi olmasına ve kimliğinin çok daha belirgin olmasına kıyasla basmakalıp bir rolde görülme olasılığının daha yüksek olduğunu buldu. Örneğin, insanlar erkek ve kadınlardan oluşan bir grubun yaptığı tartışmayı gözlemlediğinde, hatırlamalarını cinsiyete göre organize ettiler. Öyle ki, insanlar bir yorumu yanlış bir şekilde bir kişiden diğerine atfettiklerinde, bu genellikle bir kadının yorumunun başka bir kadınınkiyle veya bir erkeğin yorumunun başka bir erkeğinkiyle karıştırılması şeklinde oldu (Taylor, 1981).
Taylor, bulduğu "başın tepesi fenomeni" ile de sosyal bilişe katkıda bulunmuştur (Taylor & Fiske, 1978). Başın tepesi fenomeni, "bir aktör ne kadar belirginse, bir gözlemci diğer daha az göze çarpan aktörlerden ziyade ona o kadar fazla nedensellik atfedecektir" der. Örneğin, liderin net olduğu bir durumda, diğer aktörler lidere odaklanır ve lider, bu doğru olmasa bile dış etkenler veya diğer aktörlere karşın bir olayın nedeni olarak görülür. İnsanların, belirli bir durumu gerçekten anlamanın aksine, hızlı kararlar verebilmek için çoğunlukla bir kişinin dikkat çekiciliğine odaklandıkları varsayılmaktadır (Goethals ve diğerleri, 2004: sf. 59).
1984'te Taylor, eski öğrencisi Susan Fiske ile birlikte Social Cognition adlı bir kitap yazdı. Bu kitap, gelişmekte olan sosyal biliş alanının kapsamını ve hırsını tanımlamada etkili oldu. 1991'de ikinci baskısı, 2007'de ise Social Cognition: From Brains to Culture adıyla bir çeşit devam kitabı yayınlandı. Taylor ayrıca sosyal karşılaştırma süreçleri üzerine araştırmalar yaptı ve 1990'lar ve 2000'ler boyunca sosyal biliş üzerine araştırmalar yürütmeye ve yayınlamaya devam etti.
Sağlık Psikolojisi
1976 yılı civarında Judy Rodin, meme kanserini sosyal psikoloji üzerinden ele alan bir sunum yapması için Taylor ile temasa geçti. Ancak o zamanlar, sosyal psikoloji ve sağlık arasındaki ilişkiyi inceleyen herhangi bir araştırma yoktu. Böylece, Taylor ve o sırada meme kanseri olan bir arkadaşı Smadar Levin, sosyal psikoloji ile şu anda sağlık psikolojisi olarak bilinen alan arasındaki bağlantıyı keşfetmeye karar verdiler. Taylor, Howard Friedman ve Christine Dunkel-Schetter gibi diğer sosyal psikologlarla birlikte, sağlık psikolojisinin bir uzmanlık alanı olarak gelişmesinde oldukça etkili oldu. Ancak Harvard'daki tıp fakültesi ana kampüsten çok uzakta olduğu için sağlık psikolojisi üzerine çalışmak kolay değildi. Taylor, o zamanki üniversite rektörü Derek Bok'tan Harvard'da bir sağlık psikolojisi programı geliştirilmesine yardımcı olması için bazı başlangıç fonları istedi ve böylece ona 10.000 dolarlık bir çek verildi. Fakat sonra Harvard'daki görev süresinden vazgeçildi ve Taylor, Los Angeles, California Üniversitesi'ne gitti.[17]
UCLA
1979'da, gelişen sağlık psikolojisi alanı ile çok ilgili olan UCLA'daki fakülteye katıldı. 1981'de Taylor, hastalık süreçleriyle ilgili ek bir eğitim alabilmek için Ulusal Sağlık Araştırmaları Bilim İnsanı Geliştirme Ödülü'ne başvurdu ve aldı. Bu, biyolojik değerlendirmeleri ve yöntemleri öğrenmesini sağlayan 10 yıllık bir ödüldü. Biyolojik psikolog John Libeskind ile Taylor, stresi ve onun stres düzenleyici sistemler üzerindeki etkilerini incelediler.
Bu sıralarda meme kanseri olan kadınların başa çıkma süreçleriyle ilgilenmeye başladı ve onlarla ve eşleriyle deneyimleri hakkında röportajlar yaptı. Taylor, bu yoğun görüşmelerin sonunda kadınların bazı inançlarının bir dereceye kadar yanılsama olduğunu fark etti. Kadınların çoğu, kanserden kurtulmalarına ve kendilerini iyileştirme yeteneklerine dair gerçek dışı inançlara sahipti. Bu kadınlar üzerine yaptığı araştırma, Taylor'ın bilişsel uyum teorisini geliştirmesini sağladı (Taylor, 1983). Bilişsel uyum, kişinin korkutucu bir olayla karşılaştığında deneyimlerinde anlam bulmaya, durum üzerinde kontrol sağlamaya ve öz saygısını arttırmaya odaklanacak şekilde uyumlandığını belirtir.[18] Bu çalışması, bir sonraki önemli konularından biri olan pozitif yanılsamaları açıkça destekledi.
Pozitif Yanılsamalar
1988'de Taylor ve bir meslektaşı Jonathon Brown, tüm zamanların en çok alıntı yapılan sosyal psikoloji makalelerinden biri olan "Illusion and Well-Being: A Social Psychological Perspective on Mental Health"i yayınladı (Taylor & Brown, 1988). Pozitif yanılsamalar araştırması, Taylor’ın en etkili ve ünlü çalışmalarından biri oldu. Taylor, pozitif yanılsamaları şu şekilde tanımlamıştır: "Kendilerini, dünyayı ve geleceği doğru bir şekilde algılamak yerine, çoğu insan kendini, koşullarını ve geleceğini, nesnel olarak olası olandan çok daha olumlu bir şekilde görür… Bu yanılsamalar yalnızca insan düşüncesinin özelliği değildir; aslında uyumsaldırlar, ruh sağlığını baltalamak yerine desteklerler." [19]
Taylor'ın pozitif yanılsama çalışması, diğer sosyal psikologlardan pek çok eleştiri aldı. Örneğin, Shedler, Mayman ve Manis (1993 [20] ), pozitif yanılsamaların uyumsal olmayabileceğine dair kanıtlar bildirdiler. Aslında aşırı olumlu görüşlere sahip kişiler, klinik görüşmelerde uyumsuzdu. Ayrıca, bu "yanıltıcı akıl sağlığına" sahip kişiler, stresli görevlere karşı daha güçlü biyolojik tepkilere sahipti. Bu, Taylor'ın pozitif yanılsamaları olan kanser hastalarının pozitif yanılsamaları olmayanlara göre daha düşük ölüm oranlarına sahip olduğunu gösteren bulgularıyla çelişiyordu. Taylor daha sonra, iyileşme yetenekleri hakkında pozitif yanılsamalara sahip olan AIDS'li kişilerin daha uzun yaşadıklarını ve zamanla AIDS semptomları geliştirme olasılıklarının daha düşük olduğunu gösteren başka araştırmalar yaptı.[21]
Pozitif yanılsamalar üzerine yaptığı araştırmalar, özel hayatını da etkilemişti. Taylor şöyle dedi: "Bu kadınlarla röportaj yaparken pek çoğu hastalıkları sayesinde, sahip oldukları ilişkilerin ve çocuklarının hayatlarındaki önemini fark ettiklerini söyledi… Eve gittim eşimle konuştum ve çocuk sahibi olmaya karar verdik." [11] Taylor’ın daha sonra biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuğu oldu.
Sosyal Sinirbilim
1990'ların ortalarında Taylor, Sosyoekonomik Durum ve Sağlık üzerine MacArthur Ağı'na katılıyordu ve psikososyal koşulları sağlık sonuçlarına bağlayan mekanizmalara ilgi duymaya başladı. UCLA meslektaşlarından Rena Repetti ve Teresa Seeman ile birlikte "Health psychology: What is an unhealthy environment and how does it get under the skin?" [22] adlı ünlü bir makalede yoksulluk, şiddete maruz kalma, tehdit gibi farklı stres yükleyici durumların sosyoekonomik duruma göre sağlık sonuçlarında yarattığı farklılıkları incelediler. Taylor, Bruce McEwen'in vücuttaki kümülatif aşınma ve yıpranma olan allostatik yük kavramından büyük ölçüde yararlandı. Taylor, Repetti ve Seeman ile sonraki çalışmasında, riskli aile ortamlarının stresli laboratuvar görevlerinde yüksek kan basıncı ve kalp atış hızı ile yüksek bir düz kortizol eğimini öngördüğünü keşfetti.[23] Taylor’ın aynı zamanda sosyal desteğe ve bunun biyoloji ile nasıl bir ilişkisi olduğuna da ilgisi vardı. Sosyal destekteki kültür ve cinsiyet farklılıklarını ve bunların stresli olaylara uyumu nasıl etkilediğini inceledi. Ayrıca, daha fazla psikososyal imkana sahip insanların strese karşı daha az kardiyovasküler ve hipotalamus-hipofiz-adrenal tepkileri olduğunu buldu.[24] Sosyal desteğe olan ilgisi, aşağıda tartışılacak olan ilgilen ve arkadaş ol modelini de etkiledi.
Taylor, yeni ortaya çıkan sosyal sinirbilim alanında önde gelen bir figür haline geldi. Çalışmaları, UCLA meslektaşları Matthew Lieberman ve Naomi Eisenberger ile birlikte yürütülen fonksiyonel manyetik rezonans görüntülemenin (fMRG) kullanıldığı araştırmaları içermektedir. Bir çalışmada, riskli aile ve ortamlardan gelen çocukların stresli durumlara tepki olarak duygu düzenlemelerinde sinirsel boyutta görülebilen eksiklikleri olduğunu bulmuşlardır (Taylor, Eisenberger, Saxbe, Lehman ve Lieberman, 2006). Bir başka çalışmada ise, dACC ve Brodmann'ın 8. alanı gibi belirli beyin alanlarının daha az aktivasyonuyla strese karşı nöroendokrin tepkilerin azaltılması için yüksek düzeyde sosyal desteğin çok önemli olduğunu bulmuşlardır (Eisenberger, Taylor, Gable, Hillmert ve Lieberman, 2007). Ayrıca, serotonin taşıyıcı polimorfizm (Taylor, Way ve diğerleri, 2006), plazma oksitosin ve vazopressin (Taylor, Gonzaga ve diğerleri, 2006; Taylor, Saphire-Bernstein & Seeman, 2010) hakkında da araştırmalar yapmışlardır.
İlgilen ve Arkadaş Ol Modeli
2000 yılında Taylor ve meslektaşları, strese karşı ilgilen ve arkadaş ol modelini geliştirdiler. Bu model, zararlı bir stres etkeni karşısında ya onunla yüzleştiğimizi ya da ondan kaçtığımızı belirten "savaş ya da kaç tepkisi" ile çelişir. Bunun yerine, ilgilen ve arkadaş ol modeli evrimsel bir bakış açısından doğar ve insanların, özellikle de kadınların stresle baş etmek için yavrularına bakmak, yavrularını ve kendilerini korumak için sosyal gruba yönelmek gibi sosyal araçlar geliştirdiklerini savunur.[25] Taylor, kadınların genellikle küçük çocukları olduğu için “savaş ya da kaç”ın evrimsel olarak kadınlara, erkeklere uyduğu kadar uymadığını varsaymıştı. Taylor'ın meslektaşı ve teorinin geliştiricilerinden Regan Gurung bir keresinde şöyle demişti:
"Savaş ya da kaç modeli, bedenlerimizin bizi bir düşmanla ya savaşmaya ya da ondan kaçmaya hazırlayacağı şeklindeki çok basit varsayıma dayanır. Fakat evrimsel açıdan, kadınlar bakıcı olarak gelişmiştir; 'savaş ya da kaç' modelini uygulayan kadınlar savaşır ve kaybederlerse, geride bir bebek bırakmış olurlar. Aynı şekilde kaçarlarsa da, bebeği geride bırakmayacaklarsa bebekle birlikte kaçmaları çok zordur." [26]
Bu nedenle, kadınlar stresli zamanlarda arkadaş edinmek için sıkı sosyal bağlar kurabilirler. Taylor ve Repetti tarafından yapılan araştırma, stres zamanlarında kadınların genellikle yavrularıyla ilgilenmek için daha fazla zaman harcadıklarını, erkeklerin ise aile hayatından çekilme olasılığının daha yüksek olduğunu bulmuştur.[27] Genellikle çiftlerin bağlanmasıyla ilgili bir dişi üreme hormonu olan oksitosin ve ağrıyı hafifleten proteinler olan endorfinlerin, ilgilendiğimiz ve arkadaş olduğumuz biyolojik mekanizmalar olduğu varsayılmaktadır. Taylor, bu araştırma konusundan "The Tending Instinct: Women, Men, and the Biology of Relationships" adlı kitabını yazmıştır.
Kaynakça
Dış Bağlantılar