Ur Kraliyet Oyunu, bilinen diğer adıyla Yirmi Kare Oyunu ya da kısaca Ur Oyunu, ilk olarak MÖ 3.000'lerin başlarında antik Mezopotamya'da oynanan iki oyunculustrateji yarış türünde bir masa oyunudur. Döneminde Orta Doğu'da tüm sosyal statüdeki insanlar arasında popüler olmuş ve oyunun tahtaları, Girit ve Sri Lanka gibi Mezopotamya dışındaki yerlerde de bulunmuştur. Popülerliğinin zirvesindeyken manevi bir önem kazanmış ve oyundaki olayların bir oyuncunun geleceğini yansıttığına ve tanrılardan veya diğer doğaüstü varlıklardan mesajlar taşıdığına inanılmıştır. Ur Oyunu, Geç Antik Çağ'a kadar popülerliğini korumuş ve muhtemelen zamanla tavlanın ilk biçimlerinden birine dönüşmüş ya da yerini tavlaya bırakmıştır. Neticede Hindistan'ın Koçi kentindeki Yahudi nüfusu dışında her yerde unutulmuş ve bu halk, İsrail'e göç etmeye başladıkları 1950'lere kadar oyunun bir versiyonunu oynamaya devam etmiştir.
İngiliz arkeolog Leonard Woolley tarafından Ur'daki Kraliyet Mezarlığı'nda 1922-1934 yılları arasında yapılan kazılar sırasında keşfedilmesiyle şu anki adını almıştır. Oyunun kopyaları, o zamandan sonra Orta Doğu genelinde başka arkeologlar tarafından da bulunmuştur. MÖ 2. yüzyılda oynanan Ur Oyunu'nun kuralları, yazman İtti-Marduk-balāṭu tarafından yazılmış bir Babilkil tabletinde muhafaza edilmiştir. Bu tablete ve oyun tahtasının şekline dayanarak British Museum küratörü Irving Finkel, oyunun nasıl oynanmış olabileceğine dair temel kuralları yeniden oluşturmuştur. Oyunun amacı, tahtanın gidişatını yönetmek ve kişinin tüm taşlarını rakibinden önce almaktır. Modern tavlada olduğu gibi oyun, hem strateji hem de şans unsurlarını birleştirmektedir.
Tarihi
Ur Oyunu, Orta Doğu'da popüler olmuş[1][3] ve oyun tahtaları; İran, Suriye, Mısır, Lübnan, Sri Lanka, Kıbrıs ve Girit'te bulunmuştur.[1][3]Tutankhamun'un mezarında da Ur Kraliyet Oyunu'na çok benzeyen dört oyun tahtası bulunmuştur.[4] Bu tahtalar, zarları ve oyun parçalarını saklamak için küçük kutulara sahipti ve çoğunun arka taraflarında senet tahtaları mevcuttu. Böylece aynı tahta her iki oyunu oynamak için de kullanılabilmiş ve sadece tahtanın ters çevrilmesi gerekmiştir.[4] Oyun, tüm sosyal sınıflar arasında popüler hâle gelmiştir.[1] Oyunun keskin bir nesneyle, muhtemelen bir hançerle oyulmuş bir graffito versiyonu, II. Sargon'un Horsabad şehrinde yer alan sarayındaki insan başlı kanatlı boğa şeklindeki kapı nöbetçisi figürlerinden birinin üzerinde keşfedilmiştir.[1][2]
Ur Oyunu, zamanla batıl bir öneme sahip olmuş ve İtti-Marduk-balāṭu'nun tableti, oyuncuların belirli alanlara inmeleri hâlinde gelecekleri için belirsiz kehanetler öngörmektedir.[1][5] Bunlar arasında "bir arkadaş bulacaksın", "aslan gibi güçleneceksin" veya "güzel bira içeçeksin" gibi kehanetler yer almıştır.[1][5] İnsanlar, bir oyuncunun oyundaki başarısı ile gerçek hayattaki başarısı arasındaki ilişkiyi anlamıştır.[1][5] Belirli bir kareye inmek gibi rastgele görünen olaylar, tanrılardan, ölen ataların hayaletlerinden veya bir kişinin kendi ruhundan gelen mesajlar olarak yorumlanmıştır.[5]
Geç Antik Çağ'da Ur Oyunu'nun nihai düşüşüne neyin yol açtığı belirsizdir.[5] Bir teoriye göre tavlaya evrilmişken[5] başka bir teori, ilk tavla biçimlerinin popülerlik açısından Ur Oyunu'nu gölgede bırakmış ve zamanla oyuncular eski oyunu unutmuşlardır.[1][5] Oyun Orta Doğu'daki popülaritesini kaybetmeden önce belli bir yerde, görünüşe göre bir grup Yahudi tüccar tarafından Hindistan'ın Koçi kentinde, takdim edilmiştir.[1][5] Koçi'nin Yahudi nüfusu, II. Dünya Savaşı'ndan sonra 1950'lerde İsrail'e göç etmeye başladıklarında Aaşa adını verdikleri[6] Ur Oyunu'nun tanınabilir bir biçimini oynamaya devam etmişlerdir.[1][5] Oyunun Koçi versiyonunda orijinal Mezopotamya versiyonunda olduğu gibi yirmi kare mevcuttur; fakat her oyuncunun yedi yerine on iki taşı var ve yirmi karenin yerleşimi farklıdır.[1]
Modern keşfi
İngiliz arkeolog Leonard Woolley, 1922-1934 yılları arasında Ur'daki Kraliyet Mezarlığı'nda yaptığı kazı sırasında Ur Oyunu'na ait beş oyun tahtası keşfetmiştir.[3][4][5] Oyun ilk olarak Ur Kraliyet Mezarlığı'nda keşfedildiği için "Ur Kraliyet Oyunu" adıyla anılmış fakat daha sonradan arkeologlar, Orta Doğu'daki diğer yerlerde oyunun diğer kopyalarını ortaya çıkarmıştır.[5] Woolley tarafından keşfedilen tahtaların her biri, MÖ 3000 civarına tarihlenmektedir.[3][4] Beş tahtanın tamamı aynı tipte olmasına rağmen farklı malzemelerden yapılmış ve farklı süslemelere sahiptir.[3][4] Woolley, The First Phases (çev.'İlk Aşamalar') adlı 1949 tarihli kitabında bu tahtalardan ikisinin görüntüsünü yeniden çizmiştir.[3][4] Bunlardan biri, ahşap kaplı bitüm içinde mavi veya kırmızı merkezlere sahip deniz kabuğu disklerinden oluşan bir arka plandan oluşan nispeten basit bir settir.[3][4] Diğeri ise kırmızı kireç taşı ve lapis lazuli ile işlenmiş, tamamen kabuk plaklarla kaplı daha ayrıntılıdır.[3][4] Diğer oyun tahtalarına genellikle hayvan resimleri kazınmıştır.[1][3][4]
Oynanışı
Kuralların yeniden oluşturulması
Ur Oyunu ilk keşfedildiğinde kimse nasıl oynandığını bilmiyordu.[3][4][5][7] Daha sonra, British Museum'da küratör olan Irving Finkel, MÖ 177 dolaylarında Babilli yazman İtti-Marduk-balāṭu tarafından yazılan ve o dönemde oyunun nasıl oynandığını anlatan bir kil tableti 1980'lerin başında tercüme etmiştir.[5][7] Tableti çevirirken İddin-Bēl adlı başka bir yazman tarafından kurallar hakkında daha önce yazılan bir açıklamasına dayanmıştır.[5][7] Bu tablet, Ur Oyunu'nun ilk oynandığı zamandan çok sonra[4] -Babil uygarlığının zayıfladığı dönemde- yazılmıştır.[5] 1880 yılında Babil harabelerinde keşfedilmiş ve British Museum'a satılmıştır.[7] Finkel ayrıca Kont Aymar de Liedekerke-Beaufort'un kişisel koleksiyonunda bulunan ancak I. Dünya Savaşı sırasında yok edilen başka bir tabletin fotoğraflarını da kullanmıştır.[7] Tarihsiz olan bu ikinci tablet de oyunun kuralları açıklıyordu.[7] Arkeologlar, bu ikinci tabletin İtti-Marduk-balāṭu tarafından yazılan tabletten birkaç yüzyıl önce yazıldığına ve kökeninin Uruk şehrinden geldiğine inanmıştır.[7] Her iki tabletin de arka yüzleri, hangi oyunu açıkladıklarını açıkça belirten oyun tahtasının diyagramlarını göstermektedir.[1][7] Finkel, bu kurallara ve oyun alanının şekline dayanarak oyunun nasıl oynanmış olabileceğini yeniden tasarlamıştır.[4][5][7]
Temel kuralları
Mavi ile gösterilen "güvenli" alanlar ve yeşil renkte gösterilen "savaş" alanları ile oyuncuların taşlarını tahtadan çıkarmak için yarıştıkları en olası rotayı gösteren diyagram[4][7]
Daha düşük ihtimalle de olsa oyuncuların orta bölümdeki dört kareyi geri alarak oyunu daha uzun hale getirdiği olası rota
Ur Oyunu, bir yarış oyunudur[4][5][7] ve muhtemelen bugün hâlâ oynanan masa ya da tavla oyun ailesinin doğrudan atasıdır.[4][5] Piyon benzeri yedi oyun taşından oluşan iki set kullanılarak oynanır.[4] Bir taş parça seti, beş siyah noktalı beyazdan oluşurken diğer set ise beş beyaz noktalı siyahtan oluşur.[3][4] Oyun tahtası iki dikdörtgen kutu setinden oluşur ve biri, her biri dört kutudan oluşan üç sıra içerirken diğeri her biri iki kutudan oluşan üç sıra içerir.[7] Bunlar, iki kutudan oluşan "dar bir köprü" ile birbirine bağlanmıştır.[7] Oyun, hem şans hem de strateji unsurlarını içerir.[4] Hamleler; dört yüzlü, tetrahedron şeklindeki bir zarın yuvarlanmasıyla belirlenir.[3][4] Her zarın dört köşesinden ikisi işaretliyken diğer ikisi işaretli değildir ve bu durum, her zara işaretli veya işaretsiz köşe yukarı bakacak şekilde eşit gelme şansı verir.[3][4] Bir zar atıldıktan sonra yukarıya bakan işaretli kısımdaki sayı, bir oyuncunun o hamle sırasında kaç aralık hareket edebileceğini gösterir.[4] Oyunlar genellikle tahmin edilemezdir.[8]
Oyunun amacı, bir oyuncunun yedi taşının tümünü parkur boyunca (önerilen iki versiyonu sağdaki diyagramlarda gösterilmiştir) ve rakibinden önce tahtadan alabilmektir.[4] Günümüze ulaşan tüm oyun tahtalarında, tahtanın iki tarafı her daim birbiriyle aynıdır ve bu, tahtanın iki tarafının her bir oyuncuya ait olduğunu gösterir.[3] Bir taş, oyuncunun kendi karelerinden birinin üzerindeyse ele geçirilmeye karşı güvendedir fakat tahtanın ortasındaki sekiz kareden birinin üzerindeyse rakibin taşları aynı alana gelerek onu ele geçirebilir.[4] Taşın tahtadan geri çekilmesi durumunda rotanın baştan başlatılması gerekir.[4] Bu, altı "güvenli" kare ve sekiz "savaş" karesi olduğu anlamına gelir.[4] Her defasında tek bir karede birden fazla taş olamaz bu nedenle tahtada aynı anda çok fazla taş olması oyuncunun hareketliliğini engelleyebilir.[4]
Bir oyuncu zar atıp bir sayı elde ettiğinde taşlarından herhangi birini tahtaya taşımayı seçebilir veya oyuna henüz girmemiş taşları varsa tahtaya yeni bir taş eklemeyi seçebilir.[4] Oyuncunun her fırsat bulduğunda bir taşı ele geçirmesine gerek yoktur.[4] Bununla birlikte, oyuncular olumsuz bir sonuçla karşılaşsa bile ihtimal varsa taşı hareket ettirmeleri gerekir.[4] Günümüze ulaşan tüm oyun tahtaları, orta sıranın ortasında renkli bir rozete sahiptir.[3][7] Finkel'in rekonstrüksiyonuna göre, rozetli alana bir taş yerleştirilmişse ele geçirilmeye karşı güvendedir. Finkel ayrıca, üç rozetten herhangi birine bir taş konduğunda oyuncunun fazladan bir zar atma hakkı aldığını belirtir.[7] Tahtadan bir parça çıkarmak için oyuncunun parkurun sonuna kadar kalan boşluk sayısı artı bir tane sallaması gerekir.[4] Oyuncu bu sayıdan daha yüksek veya daha düşük bir sayı atarsa taşı tahtadan çıkaramaz.[4]
Kumar
Bir arkeolojik kazıda bir dizi Ur Oyunu'nun yanı sıra yirmi bir beyaz bilye çıkarılmıştır.[4] Bu bilyelerin muhtemelen bahis tutuşmak için kullanıldığı düşünülmüştür.[4] İtti-Marduk-balāṭu'nun tabletine göre, bir oyuncu rozetle işaretlenmiş kutulardan birini atladığında çanağa bir jeton yerleştirmelidir.[7] Bir oyuncu herhangi bir rozetin üzerine geldiğinde çanaktan bir jeton alabilmektedir.[7]
^abCollon, Dominique (1 Temmuz 2011). "Assyrian guardian figure". BBC History (İngilizce). BBC. 13 Temmuz 2007 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 23 Eylül 2019.
Finkel, Irving (2005) [1995]. Games: Discover and Play Five Famous Ancient Games (İngilizce) (3. bas.). Londra: British Museum Press. ISBN978-0714131122.