Bu madde, Vikipedi biçem el kitabına uygun değildir. Maddeyi, Vikipedi standartlarına uygun biçimde düzenleyerek Vikipedi'ye katkıda bulunabilirsiniz. Gerekli düzenleme yapılmadan bu şablon kaldırılmamalıdır.(1 Ocak 2019)
20. yüzyıl felsefesi, 19. yüzyıl sonlarından başlayıp günümüze kadar gelen ve devam eden düşünce geleneklerini ve felsefi akımları kapsar. Her çağın felsefesinin kendi toplumsal, kültürel ve siyasal koşullarıyla etkileşimli olduğu gibi, 20. yüzyıl felsefesi de kendi siyasal ve toplumsal gelişmelerinden etkilenmiştir. Çağın siyasal olayları, kültürel ve teknolojik gelişmeler, bilimsel alandaki yeni sonuçlar, ortaya çıkan yeni düşünce eğilimlerinin hepsi 20. yüzyıl felsefesinde görülen bilime yönelik sorgulayıcı yaklaşımların, aklın sorgulanması girişimlerinin, dile yönelik ilginin, özne kavramı üzerinde yürütülen tartışmaların, zihin problemlerinin, yeni bir boyut kazanan bilgi sorununun, cinsellik soruşturmasının, yabancılaşma ve iktidar sorunsalının arka planını oluşturmaktadır. Bu çağın düşünürlerinin çoğunluğu bir şekilde çalışmalarında çağın kuramsal sorunlarını dillendirmiş ve yanıt arayışında olmuştur.
Analitik felsefe 20. yüzyılın ana akımlarından birisidir. Kökenleri Hume'ye kadar uzanan bir felsefe geleneği olarak analitik felsefe, bir yandan dünyanın çok büyük sayıda karmaşık olmayan öğeden meydana geldiğini, öte yandan felsefenin görevinin de bir senteze ulaşma çabası değil dilsel ya da mantıksal analiz olduğu iddiasından hareket eder. Bilimden yana tutum alıp metafiziğe karşı duran bu analitik düşünürler, belli bir şekilde realizmi savunurlar diyebiliriz. Bu akımın önemli farklılıklarıyla birlikte önde gelen temsilcileri George Edward Moore, Bertrand Russell, Gattlob Frege, Ludwig Wittgenstein ve Viyana Çevresi ya da Viyana Okulu olarak bilinmektedir.
Mantıksal pozitivizm, sentetik önermeleri ve mantıksal önermeleri kabul eder, ancak felsefenin görevini metafizik önermeleri çözümlemek olarak belirtir. Felsefeden metafizik arındırmalı ve dünyanın bilimsel kavranışı ortaya konulmalıdır.
Yorumsama ya da hermenuitik yöntemine dayanan felsefe akımı. Felsefe tarihi boyunca yorumsamacılık denilen yaklaşım çeşitli biçimlerde ortaya çıkmış ve çok eski bir düşünme geleneği olmakla birlikte, asıl olarak Schleiermacher, Dilthey, Gadamer'ın katkılarıyla belirginlik kazanmış bir 20. yüzyıl düşüncesidir. Yorumsamacılık, anlam ve anlamlandırma meseleleri noktasında önceliği yorumlayıcıya veren bir yaklaşım gösterir. Genel olarak metin bilimi ya da metin okuması şeklinde anlaşılmış olsa da (kutsal metinlerin anlaşılması ve açıklanması), yorumsamacılık, 19. yüzyılın sonlarından itibaren bir felsefe eğilimi olarak sahneye çıkmıştır.
Kurucusu Edmund Husserl olan felsefe geleneğidir. 20. yüzyılın tüm felsefi gelişmesini etkilemiş, özne ve bilgi konularında geleneksel felsefe eğilimlerinin dışında bir yaklaşım biçimi geliştirmeye yönelmiştir. "Askıya alma" ve "fenomenolojik indirgeme" olarak adlandırılan ikili bir işlemle fenomenoloji, Kant'ın bilgi alanının dışında bıraktığı gerçekliğin bilinebilir olduğunu öne sürmüş, kendi epistemolojik konumunu bu anlamda öteki felsefelerden üstün tutmaya çalışmıştır. Fenomenoloji felsefesinde Hegel etkisi görülür ve bir akım olarak kendisi de öncelikle varoluşçu felsefeyi, daha sonra da tüm postmodern felsefe tartışmalarını etkilemiştir. Martin Heidegger, Maurice-Merlaue Ponty, Jean-Paul Sartre gibi aynı zamanda varoluşçu felsefenin öncüleri olarak kabul edilen filozoflar, fenomenolojiden etkilenmiş olmalarının yanı sıra, fenomenolojik felsefenin temsilcileri de sayılırlar.
Yapısalcılık, bir felsefe akımı olarak yapısalcı dilbilim ve onun öncüsü Ferdinand de Sausseure'den kaynaklanır. 20. yüzyılın en önemli akımlarından birisidir. Felsefe tarihi içindeki önemli dönüşümlerin kaynaklarından birisi olmuştur. Bilgi, özne, tarih, dil, benlik, bilinç, toplum vb. bütün teorik kavramlara ilişkin farklı bir perspektif ortaya koymuş ve kendisinden sonra postyapısalcılık olarak bilinen gelişmenin öncüsü olmuştur. Claude Levi-Strauss, Althusser gibi isimlerle anılır.
Özellikle Fransa'da yapısalcılıktan sonra gelişmiş olan ve kaynağında yapısalcılık, fenomenoloji, varoluşçuluk, Nietzscheci felsefe gibi felsefe geleneklerinin bulunduğu, köklü düşünce ve felsefe eleştirisiyle birlikte kendini gösteren felsefe geleneği postyapısalcı felsefe olarak adlandırılmaktadır. Aydınlanma Çağı felsefesi başta olmak üzere, tüm Batı felsefesi tarihine eleştirel bir yönelim gösteren, her tür özcü, ikici (düalist), akıl-merkezci yaklaşımı sorgulayan bir felsefi tutum söz konusudur burada. Başlıca temsilcileri Michel Foucault, Jacques Derrida, Ernesto Laclau, Jean Baudrillard, Julia Kristeva, Gilles Deleuze gibi isimlerdir.
Postmodern felsefe, modern düşüncenin ya da başka bir deyişle aydınlanmacılıktan gelen zihniyet yapısının temelleri bakımından sorgulanması ve genel olarak yadsınması biçiminde ortaya çıkan felsefe eğilimi olarak adlandırılabilir. Postmodern felsefenin soruşturması yalnızca modern düşünceyle sınırlı kalmaz, bir bütün felsefe tarihini hedefler. Postmodern felsefe olarak addedilen felsefeler, genel bir eğilim olarak, özcülük, temelcilik, gerçekçilik, nesnellik, öznelik, düalizm gibi modern felsefede doruğuna ulaşmış olan temel felsefi nosyonları kuşkuyla karşılar ve yadsır. Bu yaklaşım, Jacques Derrida gibi düşünürlerde görüldüğü üzere, Platon'dan beri süregelen ve Modernizmde doruğuna ulaşan metafiziksel felsefeyi sonlandırmaya yönelir.
Eleştirel realizm, özellikle realizmin kuramsal sınırlılıklarını ve sorunları aşarak yeniden değerlendirme yönelimidir. 20. yüzyıl felsefesinde yapısalcı, pozitivist, yorumsamacı yaklaşımların dışında yeni bir yönelim olarak belirir. Özellikle bilim felsefesi alanında söz sahibi olarak ortaya çıkar. Klasik realizmde bilimin, ampirik olguların gözlemlenmesine indirgenmesinden kaynaklanan sınırlılıkları eleştirel realizm yaklaşımıyla aşılmaya çalışılır. Nicolai Hartmann yüzyılın ilk yarısında bu akımın temsilcilerinden sayılır. Ayrıca en eski felsefi anlamında realizm, fikirlerin gerçekliğine inanmak anlamına geldiğinden, eleştirel realizm bu anlamda da bir ayrım koyar. Eleştirel realizm, buna göre, hem dünyanın gerçekliğini hem de yapısal mekanizmaları kabul eder. Ontolojik anlamda dünyadaki şeyler ya da varlıklar onu tasavvur eden bilinçten bağımsız olarak vardır. Realizm ve eleştirel realizm felsefe, bilim, edebiyat eleştirisi gibi alanlarda farklı boyut ve katmanlarda karşımıza çıkar. Fikirlerin gerçekliğine inanmak şeklindeki realizmin felsefi anlamından edebiyattaki realizmin gerçekçilik olarak anlaşılması bu anlam farklarını gösterir. Georg Lukács'ın tanımlamasına göre edebiyatta realizm, edebiyatın realitenin/gerçekliğin bir yansıması olduğu fikrinden hareket eder. Bilim felsefesi alanında da realizmin gerçekçilik şeklinde anlaşılması söz konusudur. Bu noktada eleştirel realizmin ya da gerçekçiliğin en önemli ismi Roy Bhaskar'dır. Felsefi anlamda eleştirel realistler Bhaskar'ın öncü açılımlarını değerlendirmişlerdir. Andrew Sayer bu felsefi akımın başka bir önemli ismidir.
20. yüzyıl, özellikle ikinci yarısından itibaren akla yönelik kuşkular, itirazlar ve yadsıyışlar yüzyılı olmakla birlikte, birçok önemli filozof akıl savunuları yapmaya çalışır. Bunların önemli bir bölümü, bilinen anlamda akıl ve akılcılık savunusunu değil, kendileri de sorguladıkları eleştirel bir akılcılık anlayışı geliştirirler. Habermas örneğin, Adorno ve Horkheimer'de görülen araçsal akıl eleştirisinin çok fazla genelleştirilmesine ve bir bütün aklın araçsal akla indirgenmesine karşıdır.Kendisi de akılcılığı eleştirmekte, fakat yine de akıla bir pay bırakmaktadır. Öte yandan eleştirel rasyonalizm denilince ilk akla gelen isim bilim felsefecisi Karl Popper'dir. Öğrencisi Karl Feyerabend tarafından görüşleri yoğun eleştirilere maruz kalıp "Akla Veda" denilmeden önce Popper, eleştirel bir rasyonalizm yöntemi geliştirmeye çalışmıştır. Popper'in eleştirel rasyonalizme dayanan bilim felsefesi, temelde kesin doğrular anlamında bilimsel bilgilere ulaşmayı mümkün görür.
Frankfurt Okulu'nun teorik ve felsefi konumunu gösteren adlandırma. Theodor W. Adorno, Max Horkheimer, Jürgen Habermas, Walter Benjamin okulun en tanıdık simalarıdır. Bu düşünürler Marksizm içinde yer almaktadırlar, ancak Marksizmle ilişkileri özel bir nitelik arz eder; Ortodoks Marksizm'in tamamen dışında kalırlar. Aydınlanmacılıkla eleştirel bir ilişki kurarlar, akıl kavramına yönelik çeşitli boyutlarda eleştiriler getirirler. Postmodern soruşturmada görülen akıl eleştirilerinin ilk ipuçlarını Frankfurt Okulu düşünürlerinde görmek mümkündür. Elbette Frankfurt Okulu'nun her üyesinde farklı boyutta bir eleştirellik söz konusudur, ama bu düşünürleri bir okul içinde birleştiren ögelerin temelinde eleştirel teoriyi benimsemeleri yatar. Eleştirel teori, hem teorinin/felsefenin eleştirel bir şekilde değerlendirilmesini ve yeniden yapılandırılmasını, hem de uygulamada eleştirel bir yönelim gözetilmesini ifade eder. Okulun en genel anlamda eleştirel bir düşünce ve eleştirel bir toplum teorisi kurmayı amaçladığı, felsefi çalışmalarında bu eleştirelliğin ortaya konulduğu söylenebilir.